TR 2024
  • kızılcahamam diş
KÖŞE YAZISI Haber Girişi : 16 Ekim 2019 14:00

Süleyman Gültop Yazdı 'MİLLİ MÜCADELEDE ÇERKEŞ'

Süleyman Gültop Yazdı 'MİLLİ MÜCADELEDE ÇERKEŞ'

Çerkeş'imizin tarihi çeşitli ortamlarda sohbet konusu olmaktadır. Birçoğu kulaktan dolma, rivayetlere dayanmakta olduğu gözlemledim. Oysa önceki yıllarda hazırlamış olduğumuz "ÇERKEŞ" kitapçıkta belgelere dayalı anlatılmıştı. İlgilenenler için..

KONUK MOBİLYA 21.02.2024

MİLLİ MÜCADELEDE ÇERKEŞ

Çanakkale’de,
Dumlupınar’da,
Ve de günümüz teröründe..!
“Aziz şehitlerimiz vatan size minnettardır. Ruhunuz şad olsun “

13 Nisan 1920’de başlayan I. Düzce-Bolu ayaklanması, kısa sürede bölgenin benzer toplumsal özelliklerine sahip ilçeleri olan Gerede, Safranbolu ve Beypazarı’na yayıldı. Ayaklanmanın Ankara’yı da etkileyebilecek bir boyuta ulaşması üzerine Mustafa Kemal, 24 Nisanda Bursa’da bulunan 20. Kolordu komutanı Ali Fuat Paşa’ya telgraf çekerek Ankara’ya çağırdı.
Bu arada Genelkurmay Başkanı İsmet Bey(İnönü) 58. Alay’a hızla Çerkeş’e gitmesini bildirdi. 58. Alay 5 Mayısta Binbaşı Vasfi Bey’in komutasında Gerede’ye yürüdü. Alayın yürüyüş kolunun önünde Çerkeşliler tarafından oluşturulmuş olan “Çerkeş Akıncı Müfrezesi” yürümekteydi. Gerede önlerine gelindiğinde yoğun bir ateşle karşılaşan birlikler dağılarak Çerkeş’e çekildiler.
Mustafa Kemal’in telgrafı üzerine, Ali Fuat Paşa ayaklanmayı bastırmakla görevli birliklerin başına geçti. Düzce-Bolu ayaklanması 20 Mayıs sonlarında bastırıldı.
Aynı yıl 19 Temmuzda patlak veren II. Düzce ayaklanması sırasında 58. Alay’a bağlı birlikler ve “Çerkeş Akıncı Müfrezesi” Gerede ayaklanmasının bastırılmasında önemli rol oynadılar.
Gerede İsyanının bastırılması sırasında isyancılardan elde edilen bir top Çerkeş’e getirilmiş, bugün Milli Mücadele anısı olarak Belediye Bahçesinde saklanmaktadır.


“Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Türk Tarih Kurumu Yayınları 1990 Rahmi Apak‘ın “ İstiklal Savaşında Garp Cephesi Nasıl Kuruldu” adlı eserinden alıntı. S.150”

ÇERKEŞ'TE

Çerkeş hakkında uzun zaman önce bir subaydan şunları dinlemiştim:
İsyan Gerede’ye yayıldığı halde, hakiki durumu bilmediklerinden ötürü Çerkeşliler bigane kalmışlardı. 336 yılı ramazanından on gün kadar önce, Şehzade Cemalettin adında bir şahsın emir ve komutasında yirmi bin mevcutlu bir muntazam ordu ile bir o kadar halk kuvvetlerinin Gerede de toplanmakta oldukları tarzında birdenbire Çerkeş’te bir şayia çıktı. Bunun üzerine Çerkeş’in on beş kadar genci jandarma komutanına müracaat ederek silah aldılar ve kasaba içinde devriye gezmeye başladılar. Bu gençler aynı zamanda emniyet ettikleri kimselerden seksen kadar milis askeri toplayarak mevcutlarını artırdılar ve ayrıca yüksek çayır denilen mevkide bir de toplantı yaparak milli misak için kanlarının son damlasına kadar mücadele edecekleri hakkında bir de karar verdiler.
İki gün sonra güya irşat heyeti sıfatı ile Gerede’den Mahirin Mehmet ve Refiki Recep isminde iki şahıs Çerkeş’e geliyorlar. Vatan ve istikbal mefhumlarını anlamaktan aciz alelade adamlar olduklarından. Güya koca bir teşkilata malik olduklarını halifenin başlarında bulunduğunu ve şehzadelerin yanlarında beraber olduklarını ifade ile halkı galeyana getirmek ve isyana teşvik eylemek için çalışmağa başlarken tevkif edilerek jandarma dairesinde nezaret altına aldırılmışlardı.
İrşat heyetlerinin mevkuf kaldıklarını haber alan Gerede’deki hilafetçiler, hakikatin kendi taraflarında olduğuna, halifenin ve Allah’ın kendileriyle beraber bulunduğuna dair makine başında bazen yalvararak ve bazen de emrederek propagandaya devam etmişler ve sözleri dinlenmediği taktirde büyük kuvvetlerle Çerkeş’e taarruz edeceklerini söylemişlerdi. Ertesi günü hakikaten Gerede’den iki kuvvetin hareket ettiği ve bunlardan bir kolun Zafranbolu üzerine , diğerinin de Çerkeş üzerinden Çankırı’ya yönelecekleri haberi geldi. Bu durum karşısında Çerkeş’e yardım için Kastamonu’dan kuvvet istendi ve biraz sonra da bir alayın yola çıktığı bildirildi.
Bir gün sonra Hilafet kuvvetlerinden bir müfrezenin Çerkeş’e iki saat ırmaklıkta, Hacı Kamillere mahsus değirmeni ve binasını karargah yaparak orada topladıkları ve Çerkeş’i basacakları öğrenildi. Bugüne kadar Vatanseviciliğinden şüphe edilmeyen kaza kaymakamı Rıfat ( şimdiye kadar yaptığı becerisizliklerden korkarak ) Jandarma komutanı Yüzbaşı İhsan ve Askerlik şubesi muamelet memuru olan Yüzbaşıyı da beraber alarak ve jandarmalarla şube muhafızlarını da birlikte sürükleyerek teftiş bahanesiyle şafakla yola çıkarak asilere katılmışlardır. Kasabada askeri kuvvet olarak bir şey kalmaması öteden beri mürteci ruhlu olarak bilinen beş on kişiye kuvvet vermiş ve bunlar halkı, asilere katılmaya teşvik eylemeye başlamışlardır. Fakat bu propaganda dahi Çerkeş gençliği üzerinde hiçbir tesir yapmamış ve bu esnada Kastamonu’dan 58’nci alay binbaşılarından Bay Vasfi komutasında iki yüz kişilik bir kuvvet gelip yetişmiştir. Ertesi günü , vakit kaybetmek istemeyen Geredeliler, üç kol üzerinden Çerkeş’e saldırmak istemişlerse de , geriye püskürtülmüşler ve Gerede civarına kadar Çerkeşliler tarafından kovalanmışlardır.
Alayın gelmesi ile halkın maneviyatı artmış ve evvelce Çerkeş’te Askerlik şubesi reisi iken İstanbul hükümeti tarafından emekliye çıkarılmış olan Mehmet Nuri Beyi müfreze komutanı yaparak derhal yetmiş, seksen mevcutlu bir milli süvari kuvveti teşkil edilerek alaya bağlanmıştır.
Biraz sonra Ankara’dan bir emirde Bolu’daki asilerin Kaymakam Arif Bey tarafından tenkil edilerek Gerede’ye doğru sürülmekte olduğu, binaenaleyh 58’nci alayında Yabanabatta bulunan ve Binbaşı Rüştü Bey komutasında olan diğer bir tabur ile iki koldan Gerede üzerine gidilmesi bildirilmiştir.
Alay iki gün sonra harekete geçerek ve süvari müfrezesini de alarak Gerede üzerine yürümüş önde giden ve Yüzbaşı Muhittin komutasında bulunan bölük, emniyet tertibatiyle yürürlerken Gerede’den gelen on kadar atlı ile karşılaşmışlar ve bu atlıların Askerlik Şubesi Reisi Jandarma komutanı ve Gerede asilerini tedip eden makineli bölük komutanı Yüzbaşı Memduh olduklarını görmüşlerdir.
Bunların, Alay Komutanı Vasfi ile yaptıkları görüşme neticesinde Gerede’nin sükunet içinde bulunduğu ve bir makineli tüfek bölüğü ile işgal edilmekte olduğu anlaşılması üzerine Alay Komutanı ,emniyet tertibatını bozarak borazanları en ileriye almış ve süvarileri de yanaşık nizamda bunların arkasına takarak sulh yürüyüşü ile Gerede’ye girmek üzere ilerlemeğe başlamıştır. Fakat kasabaya on dakikalık bir mesafeye yaklaşıldığı zaman civar tepelerden , öndeki süvarilerin üzerine birden bire ateş açılmıştır. Tertibatsız yürüyen kıta ,bu ateş baskını karşısında dağınık bir surette kaçmağa başlamış ve bu dikkatsizlik bir bozgun ile sonuçlanmıştır. İleride süvarilerin yanında bulunan Mehmet Nuri Bey le altı atlı esir olmuş ve geride yapılan yoklama neticesinde erlerin çoğunun silahlarını atarak kaçmış oldukları anlaşılmış olduğundan ,Gerede’ye girmekten vazgeçilerek Çerkeş’e dönülmüştür.
Yabanabattan ilerleyen tabur dahi aynı akıbete uğramıştır. Bu tabur dahi Gerede’ye yaklaştığı vakit, bir gün evvelki muvaffakıyetten cesaretleri artmış olan asilerin ateşleri ile karşılaşmış ve daha ziyade zayiat vererek geriye , yabanabada dönmüştür.
Bu mağlubiyet üzerine Alay komutanına işten el çektirilmiş ve alayı karşılamak için bölüğünü Gerede’de bırakıp uzaklaştığından dolayı kendi askerlerinin asiler tarafından para ile kandırılmasına ve asiler tarafına geçmesine sebep olan makineli tüfek Yüzbaşısı Memduh ile birlikte askeri mahkemeye verilmişlerdir. Bu esnada Çerkeş’e Hayri Bey adında bir kaza kaymakamı ile Asaf Bey adında bir şube reisi gelmiş ve alay da Çerkeş’te müdafaada kalmıştır.


Çerkeş ve Yöresindeki Direniş Örgütlenmesi

Doğrudan işgal görmediği ve işgal bölgelerinden de oldukça uzak olduğu için Çankırı’da işgale karşı örgütlenmeler ancak, Mayıs 1920’den sonra gerçekleştirildi. 12 Temmuz 1920’de kurulan “Çerkeş Gençler Mahfeli” örgütü Milli Mücadele sırasında oldukça etkin bir çalışma yürüterek güç topladı. Çankırı ve yöresi Milli Mücadele günlerinde, doğrudan işgale uğradıysa da, yoğun askeri etkinliklere sahne oldu.

“Çılgın Türkler” kitabının Yazarı Turgut Özakman’ın 17.10.2005 tarihli Hürriyet Gazetesindeki yazısından alıntı

“İLERDE Milli Eğitim Bakanı olan M. Necati Bey anlatıyor: ‘Uzun yollarda kesintisiz süren bir akışla savaş alanlarına inen mübarek kağnı kafilelerine her zaman rast gelirdim. Görüntü hiç değişmezdi: Zayıf öküzlerin çektikleri cephane yüklü arabalar ve bunların başlarında yanık yüzlü, çıplak ayaklı kadınlar, ihtiyarlar hatta çocuklar. Çok defa yolun kenarına çekilir, onların geçişini gözlerim yaşararak seyreder, kağnıların gıcırtılarını ilahi bir musiki gibi dinlerdim.

Karlı bir gün Çerkeş önlerinde kağnılarla cephane taşıyan bir kadın kafilesine rast gelmiştik. Kafileye yaklaştık ve selamlaştık. Biz soğuktan yamçılar altında bile titrerken, tek yorganını arabaya örten bir ninenin çıplak ayaklarla karları çiğnediğini görünce içimde bir merhamet sızladı. Yorganını, arkasına sardığı peştamalın içinde ara sıra hıçkıran bir çocuğun üzerine değil de, niçin arabanın üzerine serdiğini sormak gereğini duydum.

Sorumu garip bir tarzda karşıladı. Anlaşılan bu durumu konuşmaya değer bulmuyordu. Cevap beklediğimi anlayınca, kutsal bir şeye yaklaşır gibi kağnıya yaklaştı, yorganı aralayarak altındaki mermileri gösterdi:

‘Kar serpeliyor oğlum, millet malıdır, yazık, nem kapmasın.’

Uçlarından çekerek yorganı mermilere sıkı sıkıya sardı.

POLAT KARDEŞLER HAYVANCILIK 05.04.2024

Az önceki merhametimden utandım.’”

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.